Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Barış ve Demokrasi Konferansı’nın sonuç bildirgesi yayınlandı.

Brüksel’de 29-30 Haziran tarihlerinde gerçekleşen Barış ve Demokrasi Konferansı’nın sonuç bildirgesi yayınlandı. Bildirgede, “Konferans katılımcıları olarak kendimizi barış ve demokrasi sürecinin bileşenleri olarak görmekteyiz” vurgusu yapıldı. Konferans bileşenleri barış için görev üstlendiklerini ilan etti.


Brüksel’de Mezopotamya ve Anadolu halkları, inanç grupları ve demokrasi güçlerinin bir araya gelerek iki gün boyunca yürüttüğü tartışma ve öneriler ardından oluşturulan sonuç bildirgesi delegelerin oyuna sunuldu.

Oylamada kabul edilen 16 maddelik sonuç bildirgesinde, demokratik çözüm süreci çerçevesinde ikinci aşamanın vakit kaybetmeden başlatılması için, AKP hükümeti ve TBMM sorumluluklarını yerine getirmeye çağrıldı.  Bildirgede AKP hükümetini komşu ülkelere yönelik müdahaleci ve tehditkâr politikalara son vermesi istenirken, Avrupa devletlerine de Türk devletine sunduğu askeri ve istihbarat desteğine son vermesi, silah satışlarını derhal durdurması çağrısı yapıldı.  Konferans sonuç bildirgesinde Türkiye’ye Ermeni, Asuri-Süryani, Ezidi ve Dersim Soykırımları, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi ve Roboski başta olmak üzere tüm katliamlarla, faili meçhul cinayetlerle, kayıplarla ve soykırımlarla yüzleşme çağrısı yapıldı.

Barış, demokrasi ve emekten yana her kişi ve kurumun ortaklaşmaya davet edildiği bildirgede, “Onurlu ve adil bir barış için görevlerimizi üstlendiğimizi halklarımıza ve kamuoyuna ilân ederiz” denildi.

İşte sonuç bildirgesi:

Biz, Avrupa’da yaşayan Anadolu ve Mezopotamya’dan gelmiş Arap, Asuri-Süryani-Keldani, Çerkez, Ermeni, Kürt, Laz, Roman, Rum, Türk gibi kadim kimliklerden ve Alevi, Ezîdî, Sünni, Hıristiyan, Müslüman, Yahudi gibi inanç gruplarından ve inanmayan göçmen ve mülteci kadın, erkek ve LGBT kurumları ve bireyleri başlatılmış olan müzakere sürecine müdahil olmak ve halklarımızın demokratik ve barışçıl geleceğinin şekillendirilmesine katkıda bulunmak amacıyla   29 – 30 Haziran 2013 tarihlerinde Brüksel’de bir araya geldik.

Konferansımız, Ankara ve Amed Konferanslarından sonra ve tam da Gezi Parkı direnişi çerçevesinde Türkiye’de halkların otoriter yönetime karşı, demokratik hak ve özgürlükler için ayağa kalktığı bir dönemde gerçekleştirilmektedir. Türkiye’den başlayarak, Ortadoğu’da radikal bir değişimi yaratabilecek bir süreçten geçtiğimiz bu dönemde, halklarımızın ortaklaşabileceğini gösteren bu direnişi selamlıyor, direnişin ortaya çıkarttığı kolektif enerjinin barış ve demokratikleşme sürecinin toplumsallaşmasına katkıda bulunacağına inanıyoruz. Lice’de gerçekleşen katliama karşı ‘’Taksim Lice’ye Sahip Çıkıyor’’ şiarıyla gösterilen sahiplenme bize umut veriyor, katillerden hesap sorulmasını, demokratik haklarını kullanan göstericilerin derhal serbest bırakılmasını istiyoruz.

Avrupa’da yaşayan veya yaşamak zorunda bırakılan insanlar ve bu insanların oluşturdukları çeşitli siyasî örgütler olarak, kendimizi bu sürecin önemli dinamikleri arasında görmekteyiz. Bu nedenle Türk devletinin geçmişten günümüze uygulayageldiği ırkçı, tekçi ve imhacı politikaları veya ekonomik nedenlerden dolayı ülkesinden ayrılmak zorunda bırakılmış bütün halkların ve inanç gruplarının bu sürece kendi talepleri ekseninde öznel birer güç olarak katılmalarının tarihsel bir sorumluluk gereği olduğu düşüncesindeyiz.

Sayın Abdullah Öcalan’ın 2013 Newroz çağrısıyla tarihsel bir barış fırsatının ortaya çıktığına olan inancımızla, başlatılan müzakerelerin sonuç alıcı bir biçimde yürütülmesi, kalıcı barışın tesis edilmesi, eşitlik temelinde bütün milliyetlerin, inançların ve bireylerin hak ve özgürlüklerinin güvencesi olacak özgür, ortak ve demokratik bir geleceğin kurulması için birlikte hareket etmeye, kalıcı bir çözüm ve toplumsallaşan bir barış hareketini örmeye, bu amaçla ortaklaşmaya karar verdik.

Demokratik çözüm ve barış sürecinin önemli bir aşamasında bulunduğumuz bu dönemde, Ankara, Amed ve Brüksel Konferanslarıyla, daha sonra gerçekleştirilecek olan Güney Kürdistan Konferansının ortaklaşmayı kalıcılaştırmak ve ortak mücadeleyi örmek için eşgüdümlü çalışma içerisine girmeleri gerektiği inancıyla, konferansımızın barış ve demokrasi için tarihsel sorumluluğunu üstleneceğini ve bu uğurda kararlı bir tutum ve çaba içerisinde olacağını tüm coşkumuz ile ilân ediyoruz. Bu vesile ile öncelikle Ankara ve Amed konferanslarında alınan kararlara, sonuç bildirilerine katılıyor ve sahipleniyoruz.

Avrupa’da yaşayan bizler, Avrupa devletlerinin Türkiye topraklarında sürdürülen demokrasi ve özgürlük mücadelesine karşı tutumlarını yakınan biliyoruz. Bu ülkeler geçmişten bu yana Kürtler ve Kürt sorununa, bölgeye yönelik çıkarları ve bölgeye yönelik gözettikleri dengeler ışığında yaklaşmıştır. Türkiye devletinin terörle mücadele adı altında aldığı kararlar, hazırladığı stratejiler,  Avrupalı emperyalistler tarafından da olduğu gibi üstlenildi. Türk devletine her türlü askeri, istihbarat, siyasi ve askeri destek sunuldu. Bu nedenle, yaşadığımız Avrupa devletleri de fiili olarak 30 yıldır sürüp gelen savaşın bir tarafı oldu. Ulusal kimlik arayışında olan Kürtler, onların örgütleri ve sisteme muhalif diğer örgütleri potansiyel suçlu ilan ederek, keyfi baskılar ve yasaklamalar, terör listeleri oluşturdu. Türk hükümetleri ise; Avrupa devletlerinden aldığı bu destekle de, Türkiye’de halklara, emekçilere yönelik sürdürdüğü antidemokratik uygulamaları ve politikaları Avrupa’da yaşayan göçmenler içerisine de taşımaya çalışıyor. Göçmenlikten kaynaklı sorunları da suiistimal ederek, ırkçı-milliyetçi söylemlerle Türkiye kökenli göçmenleri uyguladığı katliamcı politikalara dayanak yapmaya çalışıyor. Göçmenlerin bulundukları ülkelerdeki toplumsal yaşama katılımı engellemek için göçmenleri gettolarına hapsetmeye, alın terlerine el koymaya, Türkiye ve Kürdistanlıları buralardaki yaşamına müdahale etmeye, etkilediği milliyetçi çevreleri kışkırtarak, Türk-Kürt, Alevi-Sünni kutuplaşmasını buralara da taşımaya çalışıyor.

Bu çerçevede: 

1- Konferansımız, müzakere sürecinin kesintisiz sürdürülmesi ve kalıcı bir barışa ulaşması için çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir demokrasinin bütün kurumlarıyla oluşturulmasının, bütün milliyet ve inanç gruplarının anayasal güvenceyle eşit haklara kavuşturulmasının ve Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı temelinde ülke genelinde demokratik özyönetimlerin kurulmasının bir zorunluluk olduğu inancındadır. Demokratikleşmenin gerçekleştirilmesi ve barışın tesis edilmesinin, kopmaz bir bütünsellik teşkil ettiği düşüncesindeyiz.

2- Ancak, barış ve demokratikleşme sürecinin karşılıklı güven içerisinde ilerleyebilmesi açısından ortaya çıkan sorunlar nedeniyle kaygılı olduğumuzu vurguluyoruz. Üç aşamalı eylem planın birinci aşamasının ateşkes ve gerilla güçlerinin çekilmeye başlamasıyla sonuçlandığı halde, halen ikinci aşamaya geçilmemiş olması ve bilhassa Gezi Parkı direnişleri çerçevesinde daha da açığa çıkan hegemonyacı ve otoriter siyaset anlayışının ciddî sorunlar yarattığı düşüncesindeyiz. İvedi bir gereksinim olan karşılıklı güveni sağlayacak adımların tek taraflı kalmaması, demokratik çözüm ve barış sürecinin güçlendirilmesi için yasal-anayasal süreç olarak adlandırılan ikinci aşamanın vakit kaybetmeden başlatılması için, AKP hükümeti ve TBMM sorumluluklarını yerine getirmelidir.

3- Gelinen aşamada müzakerelerin sonuç alıcı bir biçimde sürdürülebilmesi ve genişletilebilmesi için, Sayın Abdullah Öcalan’ın sağlık, güvenlik ve özgürlük koşullarının sağlanması ve TBMM, kamuoyu ve farklı toplumsal kesimleri temsile yetkili heyetlerle iletişime geçebilmesi, olmazsa olmaz bir zorunluluk hâline gelmiştir. Konferansımız, AKP hükümetini bunların gerçekleştirilmesi için gerekli olan tüm adımları en kısa zamanda atmaya çağırmaktadır.

4- Ortaya çıkan tarihsel barış fırsatının halklar lehine kullanılabilmesi ve müzakere sürecinin toplumsallaşması için demokratik siyasetin önü açılmalıdır. Bunun için AKP hükümetini, demokratik siyaset önündeki bütün engelleri (Siyasi Partiler ve Seçim Kanununun demokratikleştirilmesi, seçim barajının kaldırılması vb.) kaldırmaya, ifade, örgütlenme, toplantı, gösteri, basın ve yayın özgürlüklerini kısıtlayan tüm tedbirleri sonlandırmaya, herkesin anadiliyle eğitim gördüğü, hayatın her alanında anadiliyle yaşadığı ve herkesin inancıyla yaşadığı demokratik ortamı sağlamaya davet ediyoruz.

5- Bu çerçevede Türkiye Cumhuriyeti devletinin altına imza koyduğu BM Şartı, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu gibi uluslararası sözleşmelerin gereklerini yerine getirerek, insan hakları ihlallerini sonlandırmaya, hukukun üstünlüğüne, denge ve denetim mekanizmalarıyla güçlendirilmiş kuvvetler ayrılığı ilkesine uygun davranmaya, başta Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı ve Çocuk Hakları Sözleşmesi, BM’nin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi CEDAW olmak üzere, temel hak ve özgürlüklere dair tüm uluslararası sözleşmelerdeki çekinceleri vakit geçirilmeksizin kaldırmaya; insan ve doğa hakları ile ilgili diğer sözleşmeleri de imzalanmaya davet ediyoruz.

6- Başta hasta ve çocuk tutsaklar olmak üzere, tüm siyasî tutukluların en kısa zamanda serbest bırakılmalarını sağlayacak yasal düzenlemelerin ivedilikle ele alınmasını ve uygulamaya sokulmasını talep ediyoruz. Bununla bağlantılı olarak, Avrupa’da sayıları on binleri aşan darbelerin ve kirli savaşın mağduru sürgünlerin ülkelerine bütün yurttaşlık haklarının iade edildiği özgür bireyler olarak geri dönebilmelerinin sağlanması için, hükümeti ve TBMM’ni gecikmeden gerekli yasal düzenlemeleri karar altına alıp, uygulamaya sokmaya çağırıyoruz.

7- Konferansımız bilhassa TBMM’nde temsil edilen siyasî partileri gerekli olan bütün reform yasalarının karar altına alınıp uygulanması, demokratikleşmenin hızlandırılması ve müzakere sürecinin sonuç alıcı bir biçimde sürdürülebilir kılınması için, barışın ruhuna uygun çalışma temposunun, siyaset tarzı ve dilinin TBMM’nde hâkim kılınmasına katkı sunmaya çağırıyor; darbe anayasasının lağvedilip, toplumsal kesimlerin de katılımıyla yeni ve demokratik bir anayasanın hazırlanmasını sağlamaya davet ediyoruz.

8- Konferansımız yeni Anayasa çalışmaları kapsamında ibadethanelerin anayasal güvence altına alınmasını ve asimilasyon politikaları çerçevesinde Alevi, Asuri-Süryani, Ermeni ve Ezidi köylerine zorla cami yapma uygulamasına son verilmesini talep etmektedir. Yeni anayasa, devleti seküler anlamda tanımlamalı, bu kapsamda Diyanet İşleri Başkanlığı lağvedilmelidir, zorunlu din dersleri uygulamasına son verilmelidir. Ayrıca el konulan ibadethaneler inanç gruplarına iade edilmelidir. Alevilere hakaret taşıyan üçüncü köprüye Yavuz Sultan Selim adının verilmesinden vazgeçilmelidir.

9- Konferansımız, özgür ve ortak geleceğin ancak geçmişimizle yüzleşildiği takdirde inşa edilebileceği gerçeğinden hareket etmektedir. Ermeni, Asuri-Süryani, Ezidi ve Dersim Soykırımları, Maraş, Çorum, Sivas, Gazi ve Roboski başta olmak üzere tüm katliamlarla, faili meçhul cinayetlerle, kayıplarla ve soykırımlarla yüzleşmenin, ortak coğrafyamızda insanlığa karşı işlenen bütün suçların zaman aşımı olmaksızın ortaya çıkarılıp adaletin sağlanmasının, demokratikleşme ve kalıcı barış için vazgeçilmez bir önkoşul olduğuna inanıyoruz. Konferansımız bu bilinç ile geçmişle yüzleşmek, hakikatleri ve sorumluları ortaya çıkarmak, adaleti sağlamak için her türlü çabayı göstereceğine ve üzerine düşen her görevi yerine getireceğini beyan eder.

10- Tüm farklılıklarımıza, değişik inanç ve dünya görüşlerimize rağmen, demokratikleşmenin sağlanmasının ve kalıcı barışın tesis edilmesinin halklarımızın ezici çoğunluğunun çıkarına olduğuna inanmaktayız. Aynı zamanda barış ve demokrasinin sadece Türkiye Cumhuriyeti için bir gereksinim olmadığını bilmekteyiz. Konferansımız, barış ve demokrasinin, başta bölgemiz ve dört parçası ile Kürdistan olmak üzere, tüm Ortadoğu için vazgeçilmez bir gereksinim olduğu inancı ile AKP hükümetini komşu ülkelere yönelik müdahaleci ve tehditkâr politikalara son vermeye çağırır.

11- Aynı şekilde, başta içerisinde yaşadığımız Avrupa ülkelerinin yönetimlerini, Avrupa Birliğini ve uluslararası toplumu BM Şartına uygun davranmaya davet eder. Rojava Kürtlerinin ve Suriye halklarının yaşadıkları acıları yüreklerinde hissedenler olarak, onlarla dayanışma içerisinde olduğumuzu belirtir, her türlü müdahaleye karşı olduğumuzu ilan ederiz. Suriye halklarının özgür, eşit, demokratik ve barışçıl bir geleceği kurabilmeleri için her daim yanlarında olduğumuzu belirtir, her türlü müdahaleye karşı olduğumuzu ilan ederiz.

Avrupa devletlerinin Türk devletine sunduğu askeri ve istihbarat desteğine son verilmeli, silah satışları derhal durdurulmalıdır. Paris katliamının sorumluları açığa çıkarılmalıdır. Türkiyeli ve Kürdistanlı politik çalışma sürdüren kurumlar üzerindeki yasaklar kaldırılmalı ve bundan dolayı tutuklananlar serbest bırakılmalıdır.

Bu süreci hızlandırmak için biz Avrupa’da konferans katılımcıları olarak:

12- Konferans katılımcıları olarak kendimizi barış ve demokrasi sürecinin bileşenleri olarak görmekteyiz. Görevimizi sadece müzakere sürecini izlemekle sınırlandırmıyor, sürece müdahil özne olarak katılacağımızı, barış ve müzakere sürecinin toplumsallaşması, konferans bileşenlerinin ötesinde daha geniş kesimlerin bu mücadeleye katılmalarının sağlanması ve Avrupa’daki demokratik kamuoyunu bilgilendirip, kalıcı barışa katkı sunmalarını sağlamak için çalışmaya başladığımızı demokratik kamuoyuna duyuruyoruz.

13- Konferans bileşenleri olarak Avrupa’daki bütün Türkiye ve Kürdistan kökenli insanlara, bu insanların oluşturdukları kurum ve kuruluşlara Türkiye’deki eşitlik, adalet ve demokratikleşme mücadelesini birlikte sürdürme, barış ve çözüm sürecine birlikte müdahil olma çağrısını yapıyoruz. Bu bağlamda farklı görüşlere açık olduğumuzu vurguluyor, farklılıkların güvence altına alınmasının ise, tüm mağdurların birlikte hareket etmeleriyle olanaklı olacağını düşünüyoruz.

14- Konferans bileşenleri olarak barış, çözüm ve demokratikleşme için ortak taleplere ve yaklaşımlara sahip olduğumuzu ve bunları gerçekleştirecek mücadelede ortaklaştığımızı beyan ediyoruz. Buradan hareketle Konferans bileşenleri olarak, barış ve demokratikleşme sürecinin, yürütülen müzakerelerin toplumsallaşması mücadelesini genişletme ve geliştirme; eşitlik, özgürlük, emeğin hak arayışı ve ekolojik adalet mücadelesini demokrasiyle taçlandırma kararlılığını ortak ve güçlü irademiz olarak ilân ediyoruz.

15- Konferansımız 21. yy. en temel sorunlarından birisinin cins çelişkisi olduğu tespitinden hareketle, toplumsallığın en dinamik parçası ve kurucu aktörü olan kadının durumunun toplumdan ayrı ele alınamayacağına dikkat çeker. Kadına yönelik her tür müdahale aynı zamanda topluma yapılmış bir müdahaledir. Konferansımız kadına yönelik her türlü saldırının karşısında olduğunu ilan eder. Toplumsal cinsiyet eşitliği temelinde, kadının özgün ve özerk yapısıyla, farklılıklarla birlikte eşitlik ilkesi temelinde toplumsallığın her kademesine eşit katılma kararlılığını benimser. 

16- Konferansımız, Avrupa’da yaşayan Kürdistan ve Türkiye kökenli insanların çok farklı kesimlerini bir araya getirerek, çözüm, barış ve demokratikleşme yönünde güçlü bir irade oluşturmuştur. Bu nedenle Konferansımız, kalıcı barışın tesis edilmesine katkı sunmak, ortak demokratik geleceğin inşasına katılmak için aşağıdan yukarıya doğru bir barış mücadelesini örgütlemeyi öncelikli görevleri arasında görmektedir.

Konferansımız, hedeflediği çalışmaları yürütmek için bir Meclis örgütlenmesine gitmeyi kararlaştırmıştır. Ayrıca Meclise bağlı olarak çalışacak Hakikat, Adalet ve Yüzleşme Komisyonu, Avrupa kamuoyuna yönelik çalışma komisyonu, Halkla İlişkiler Komisyonu, Hukuk, Yol Temizliği ve Yeni Anayasa Komisyonu, Kadın Özgürlük Komisyonu ve Gençlik Komisyonu kurulmasını karar altına almıştır.

Kalıcı bir barış, çoğulcu, eşitlikçi ve özgürlükçü bir demokrasi ve ortak demokratik geleceğimizin inşası için barış, demokrasi ve emekten yana her kişi ve kurumu ortaklaşmaya davet ediyoruz. Sorumluluklarımızın bilincindeyiz, onurlu ve adil bir barış için görevlerimizi üstlendiğimizi halklarımıza ve kamuoyuna ilân ederiz.”ANF