Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Selam Alıp Vermek Değil Eylem - Ercan Cengiz

Selam Alıp Vermek Değil Eylem 

(Firik Dede’nin anısına) 

selam alıp vermek değil eylem 
duvara duyurmak değil sesini 
benzin dökmeden de bedene 
sessizce yanabilir insan 
inzivaya çekilmek değil 
karanlığa hapsetmek kendini 

havasını suyunu aşını alıp 
tek kelime etmemektir hayata 
dost düşmanla tanıştırmaktır 
kendinde başlattığı eylemi 
sessizce, dışa sızmayan ağrısıyla 
küsmüş bir dilin kaçıncı vatanıdır bu 
kimin vatanıdır ki 
batmak üzereyken kurtarılır darbeyle 
can alınır can yakılır 

sokağa çıkmak yasaksa 
ağlamak gülmek yasaksa 
dost yüzü görmek yasaksa 
konuşmayı da ben yasakladım 
sakalım uzasın, dilim kısalsın 
çekilsin hatta yutsun kendini 
yükselen her dumanda 
insan kokusu aramak nasıldır 
patlayan her silahta evladı aramak 
bir kafatasıyla konuşmak 
bir kafatasına ağlamak 
sarılmak, öpmek nasıldır 

uzardı sakalı 
bıyığı uzardı 
gözleri iyice kısılırdı 
keskinleşirdi kısıldıkça 
düşmanı iyi seçmek için 
kaçıncıydı kaçıncı sahipsizlik 
kaçıncı sürülmek 

vatansızlar kurtarmaz vatanı 
cansızlar canı 
kansızlar kanı 
bura kimin vatanı 
batmak üzereyken kurtarmaya 
oğul alır oğul 
dede ocağından 
pınar gözesinden 
közden, gözden 
kollarımın arasından oğul alınır 

yas tutulur 
sakalının yaşı erişinceye oğula 
yas tutulur 
dili ötmeyinceye sorguda 
ölmek kurtuluştur bu acıya 
ölmek kurtuluştur oğul külü görene 
yaşama mayalanmış rüya 
rüyaya bağlanmış yaşam 
derviş eder adamı 
bundandır, kimse görmez gözyaşını 
kimse duymaz ahını 
cesaret edip de hiç kimse 
sormaz, soramaz kendine 

kendinde düşmanı vuran direniştir adı 
toprağa ağır gelir 
toprağa ağır cansız bedeni 
kurşunla değil 
ateşle değil 
vicdanıyla öldürür de ölür 

(Külümü Tutmuştur Toprak)
 
 

 

 

ORADAYDIM 

-oradaydım 
bir on yıl kadar suya yazdım derdimi 
on yıl yastaydı toprak, yastaydı 
meyveye durmadı ağaçlar- 

viraneydi evleri, oradaydım 
kara taşlar tutmuştu çığlığı 
ve külü savruluyordu ekinlerin 
kaçışan bir çoban köpeğini gördüm 
buluncaya sahibini önünde diz çöken 
usulca koklardı o cansız bedeni 
henüz sıcaktı teni, sıcaktı 
ve açıktı gözleri 

oradaydım 
tek sıra halinde yürütülürken kadınlar 
çocuklar tutuşurdu şalvarından 
ve her iki adımından birini 
çocuklarına atardı kadınlar 

oradaydım 
üstüme düştüğünde cansız bir beden 
altında saklandım o zamansız ölümün 
bir ölünün altında diyorum 
bir ölünün altında saklanırken doğdum 
üstüme damlayan kanından 
bir ayağım kaldı o ölümün altında 

oradaydım 
bulutlar çevirdiğinde güneşi 
el koydukları atlarla, elde tüfek geldiler onlar 
kucaklaştı toz duman 
ve kırbaçlar indi birer birer 
‘baldırı çıplakların’ sırtına… 
Harput’a varınca o ‘baldırı çıplaklar’ 
tanıştılar bir kara trenle 
sürüldüler uzağa, o bilinmedik yollara 
elleri bağlanıp sürüldüler beşer onar 
ve yarısını kırdılar yollarda 
ağlamak yasaktı, gülmek uzak 

oradaydım 
acı acı böğürürken o kara tren 
bir kulun kulu dahi yoktu yanımda 
ve pencerelerinde evlerin 
aralanmış perdelerin ardına gizlenmiş 
gözler biçerdi boynumu 

oradaydım 
durak haricinde durduğunda o kara tren 
kundaktaki bebeler, yaşlılar birer birer 
koynuna atıldığında kuru derenin 
uludu çakallar, uludu durdu gece boyu 
ve sabah güneşi indiğinde gözüme 
ağlamak istedim olmadı, kurumuştu göz pınarı 
açtım gözlerimi, açtım 
düz gitmek için ana avrat, kız kısrak 


(Adsız Fırtınalar Doğuyor)

 

Ercan Cengiz