Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Hasan Coşar ile söyleşi

Hasan Coşar ile söyleşi

hasan cosarHasan Coşar‘la, çıkardığı ilk kitabı ’’Tarihte ve Günümüzde Kadın’’ üzerine bir söyleşi yaparak, siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
30.01.2014 08:28
 
Öneri/Kültür-Sanat/Elbeyi Akpolat/St.Pölten - Gazeteci, yazar ve eski İHD yöneticisi Hasan Coşar ile söyleşimiz: 
 
Kendinizi biraz tanıtır mısınız?
 
Dersim doğumluyum. Küçük yaşlarda sosyalist fikirlerle tanıştım. 12 Eylül darbesine karşı mücadele ettiğimden gözaltına alındım. Çok genç yaşlarda ağır işkenceler gördüm. 1982-88 yılları arasında 6 yıl hapis yattım. Hapishanede dayatılan askeri yaptırımlar, tek tip elbise ve değişik türlerde geliştirilen kişiliksizleştirme uygulamalarına karşı çıktığım, darbecilerin kurallarına uymadığım için üç yıl boyunca kaloriferlerin yakılmadığı, sıcak suyun hiç verilmediği zor koşullarda, elbiselerim gasp edilmiş olarak pijamayla bırakıldım. Bir yıl da ayakkabılarımız verilmedi. Kitap, gazete, dergi, TV, radyonun yasak olduğu koşullarda sistematik olarak değişik biçimlerde işkence gördüm.
 
Tahliye olduktan sonra insan hak ve özgürlükleri mücadelesine devam ettim. Bir dönem İnsan Hakları Derneği Genel Merkez yöneticiliği yaptım. Gazetecilik çalışmalarımı sürdürdüğüm 2006 yılında yeniden gözaltına alındım. 2006-11 yılları arasında 5 yıl daha hapis yattım. Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde yargılanmam halen devam ediyor. Gazetecilik ve yazarlık çalışmalarımı sürdürüyorum. Türkiye Gazeteciler Sendikası ve Film-San üyesiyim.
 
Tarihte ve Günümüzde Kadın; böyle bir kitabı neden yazma gereği duydunuz?
 
İnsan hak ve özgürlüklerine duyarlı biriyim. Kadınlar da yeryüzünde hakları en fazla ihlal edilen, baskı ve şiddet gören, taciz ve tecavüze uğrayan, en fazla zulüm gören kesimi oluşturuyorlar.
 
Ezilenlerin sorunlarına duyarlı biri olarak dünya nüfusunun yarısını oluşturan kadınların yaşadıklarına duyarsız kalamazdım. Henüz 16 yaşındayken ailesi tarafından diri diri toprağa gömülen Medine’nin, sevdiği kişiyle kaçıp evlendiğinden katledilen Güldünya’nın ve yüz binlerce, milyonlarca kadının aşkını özgürleştirme, kendi kaderine sahip çıkma eylemine destek vermek için yazdım. Ezilen cins olmanın nedenlerini, erkek egemenliğinin tarihsel ve güncel boyutlarını bütünlüklü olarak araştırmak, incelemek istedim. İşte bu nedenlerle yazdım.
 
Yıllarca cezaevinde tutsaklık yaşadınız, bu kitabı yazma fikri nerede aklınıza geldi?
 
İlk tutsaklık döneminde böyle bir çalışma yapma şansım yoktu. Okuma, yazma, izleme ve dinlemeye dair her şey yasaktı çünkü. İkinci tutsaklık dönemimde okumak ve araştırmak istediğim konular üzerinde düşündüm. Birkaç temel konu saptadım. Kadın konusu da bunların başında geliyordu. Orada karar verdim.
 
Cezaevlerinde yaşananları duyuyoruz. Araştırma yaparken ne tür sıkıntılarla karşılaştınız?
 
Ankara/Sincan 1 No’lu F Tip’indeydim. Araştırma yapma koşulları çok zordu. İçeriye üçten fazla kitap alınmıyordu. Sonra bu sayıyı beşe çıkardılar. Araştırmayı engellemek için dışarıdan getirttiğimiz kitapların bir kısmını kaybettiriyorlardı. Adımıza yatırılan bir kitabı bazen 3-4 hafta sonra alabiliyorduk. Yazabilecek doğru düzgün bir kalem satmıyorlardı.
 
Çıkarılan zorlukları anlatmakla bitiremem. Örneğin, yazdıklarımı dizdirmek için dışarıya çıkarttım. Görüşçüm dizdirip üzerinde çalışmam için geri getirdiğinde cezaevi yönetimi, “bandrolsüz kitapları içeri almıyoruz” diyerek bana vermedi. Kendilerine, “Bunu sizin aracılığınızla çıkardım. Biliyorsunuz bu benim çalışmam. Bandrollü olabilmesi için önce tamamlamam ve bastırmam lazım” dememe karşın üç ay yaptığım çalışmayı alamadım. Yazmak için bilgisayar verilmiyordu. Çalışma yapabilmek için olabildiğince sabır ve ısrar gerekiyordu.
 
İnat ettim. Kitapları bulup bana ulaştıran görüşçülerim ve arkadaşlarımın da sayesinde yüzlerce kitaba bakma, dünyada öne çıkmış 100 civarında temel kaynak niteliğindeki kitabı, çok sayıda dergi ve makaleyi okuma, inceleme şansı yakaladım. Beşten fazla kitabı yanımızda tutamadığımızdan yararlanacağım her bir kitaptan alıntılar çıkarıp deftere yazdım. Çok yoğun çalıştım. Kendime yüklenerek kayıp zamanı telafi etme yoluna gittim. Zorlukları o şekilde aşabildim.
 
 Bu, ilk kitabınız mı? Ne gibi tepkiler aldınız? Umduğunuzu buldunuz mu?
 
Bir şiir kitabım çıktı: Geleğen Aşk. Araştırma-inceleme kitabı olarak Tarihte ve Günümüzde Kadın ilk kitabım.
 
Okuyup olumlu tepkiler veren çok arkadaşım oldu. Hiç tanımadıklarımdan da tepkiler aldım. Yayınevi üzerinden ya da Google’dan bana ulaşarak görüşlerini belirtenler oldu. Özellikle kadının ezilen cins durumuna düşmesinin tarihsel nedenlerinin araştırılmasından yola çıkarak belli başlı noktalardan konuyu bütünlüklü ele almam önemsendi.
 
Kitapta, tek tanrılı dinlerde kadının yeri, tarihsel ve güncel boyutlarıyla aile, evlilik, aşk ilişkileri, kadın psikolojisi ve Freud’un erkek şovenizmi penceresinden yaklaşımları, Fransız aydınlanmasına fikirleriyle yön veren Rousseau’nun kadına yaklaşımı, Sovyetler Birliği’nde muazzam kazanımlarına karşın kadının neden kaybederek geleneksel işlevine döndüğü konuları ele alınıyor. Ayrıca kadın hareketinde etkili olan feminist düşünce ve dünyada öne çıkmış feminist liderlerle yapılan tartışmalar, sosyalist hareketin yaklaşımları, eşcinsellik gibi konular da kitapta yer alıyor. Temel yönleriyle konunun işlenmiş olması olumlu olarak değerlendirildi.
 
Kitabın ilk baskısı geçtiğimiz Mayıs ayında yapıldı. Aralık’ta ikinci baskısı çıktı. Bu, kitabın belli bir ilgi gördüğünü gösteriyor. Ama yine de hak ettiği düzeyde karşılık bulduğunu söyleyemem. Basın, TV gibi iletişim araçları bize kapalı. Düşünce özgürlüğünü kullanmada en fazla zulüm gören “sol” basın da sansürcü ve birbirine kapalı. Yani tanıtım yapabilmen için ya ataerkil sistemle birlikte olacaksın ya da bir hayli popüler. Yoksa şansın kalmıyor. Biz de yaşamın diğer kollarında olduğu gibi bu noktada da iğneyle kuyu kazmaya devam ediyoruz.
 
Kadın sorunu yeteri kadar Türkiye’de tartışılıyor mu?
 
Kesinlikle hayır. Konu daha çok magazinsel boyutuyla gündeme geliyor. TV kanalları evlilik programlarıyla açılıyor. Basın, uçkur haberleriyle ilgileniyor. Türkiye’de kadına yönelik şiddet diz boyu. Her gün kadın cinayetleri yaşanıyor. Kimi zaman kadın cinayetleri gündeme gelse de sorun irdelenmiyor. İşlenen cinayetler törelerle ya da kişiselleştirilmiş tepkilerle ilişkilendirildiğinden erkek egemen sistem temize çıkarılıyor. Konu gazetelerde üçüncü sayfa haberleri olarak magazinleştiriliyor.
 
Sol hareket de konuya duyarsızdır. Henüz kadın sorununun özsel olarak kavrandığı söylenemez. Zaman zaman duygusal tepkilerle belli duyarlılıklar geliştiriliyor. Ama ezber değişmediğinden “Bir adım ileri iki adım geri” misali eskiye dönüş kaçınılmaz oluyor. Sol daha çok işin biçimsel boyutuyla ilgilidir. Erkek egemen paradigmayı yıkmış değildir.
 
Yeni bir kitap çalışmanız var mı?
 
Evet. 20. Yüzyıl sosyalizm deneyimleri üzerinde çalışıyorum. Sovyetler Birliği, Çin ve diğerleri… Sosyalist inşanın sorunları, başarılar ve yenilgiye götüren nedenler üzerinde duruyorum. Dünya konjonktürü, uygulanan politikalar ve sonuçları, bir bütün olarak yaşanmış deneyimleri inceliyorum.
 
Ve tabii ki bu çalışma, yeni dönem mücadelelerini, kitle hareketinin gelişim çizgisini anlamayı ve yön tayini yapmaya hizmet etmeyi de amaçlamaktadır… Kitabın önümüzdeki sonbaharda baskıya girmesini hedefliyorum.
 
Elbeyi Akpolat: Bize zaman ayırdığınız için çok teşekkür ederim.
Hasan Coşar: Aslında ben teşekkür ederim bana bu fırsatı verdiğiniz için.
 
Kaynak:Öneri.at sitesinde alinmistir