KAMUOYUNUN BİLGİSİNE! Munzur Çem
Bu yaz, Temmuz ayının son 10 gününü Dersim`de geçirdim. Bunun nedeni sırf yöreyi bir kez daha görmek değildi. Gezimin en önemli amacı, TV-10`nun Dersim`in kutsal yerleri ile ilgili olarak yaptığı çekimde, yorum düzeyinde kendilerine yardımcı olmaktı. Bu yüzden de Dersim Sey Sabun Ocağı evlatlarından değerli dostum pir Hasan Kılavuz ve eşi Aysel ile birlikte bu zamanının çoğunu TV-10 ekibi ile birlikte geçirdik. Üstelik hem eşim ve ben hem de Kılavuz ailesi, gönüllü olarak, tüm giderlerimizi kendimiz karşılamak suretiyle yaptık bunu.
Bu arada 27 Temmuz günü Dersim`de İsmail Beşikçi Vakfı tarafından düzenlenen ve bizzat Beşikçi`nin de yer aldığı toplantıda da izleyici olarak hazır bulunduk. Panele Dersim Dernekler Federasyonu (DDF) çevresinden bazı kişilerin İsmail Beşikçi`nin söylediklerine itirazları oldu. Zaman zaman nezaket kuralları dışına çıkılarak ta dile getirilenlere karşılık, bizler de görüşlerimizi açıkladık. İçlerinden bir tanesinin Beşikçi`ye karşı tam anlamıyla terbiyesizlik düzeyinde sözler sarf etmesi ise kitle tarafından tepkiyle karşılandı. İzleyiciler tepkilerini Beşikçi`yi dakikalarca ayakta alkışlamak suretiyle ortaya koydular.
Bahsini ettiğim DDF çevresinden kişiler, kaçınılmaz olarak amaçlarına ulaşamadılar. Tartışmalar, söylediklerinin ne ölçüde temelsiz ve gerçeğe aykırı şeyler olduğunu bir kez daha ortaya koymuş oldu.
Uğradıkları hezimetten en başta beni sorumlu görmüş olmalılar ki kendilerine yakın “Dersim News” adındaki internet sitesinde bir karalama kampanyası başlattılar ve bu satırları yazdığım sırada kampanya hala da devam ediyordu.
Örneğin, Daimi Cengiz, sözüm ona panel ile ilgili yazdığı yazıda bir dizi gerçek dışı iddiayı peşpeşe sıralarken benim ““Şah İsmail’in anasını öldürdüğünü, İdris-i Bitlisi ve Yavuz Sultan Selim’den daha gaddar olduğunu” söylediğimi iddia ediyor.
Tümü ile gerçek dışı şeyler bunlar. Benim o toplantıda altını çizmeye çalıştığım şey, İdrisi Bitlisi ile Yavuz Sultan Selim arasında varılan uzlaşmanın basit bir Alevi-Sünni çelişkisi ile açıklanamayacağını, ona yol açan ekonomik, sosyal ve tarihi koşulları gözden uzak tutmamak gerektiğini hatırlatmaktan ibaretti. Sadece Yavuz Sultan Selim dönemi ile ilgili değil, Önasya`ya adım attıklarından beri Türk devletlerinin ve onları yönetenlerin yayılmacı hiç bir eylem ve davranışını meşru görmüş ya da göstermeye çalışmış biri değilim. Baskı ve terörde onlardan geri kalmayan Şah İsmail`in Kürdistan beylerine karşı sürdürdüğü politikanın, bu beyleri Yavuz`a doğru ittiğini açıklamaya çalışmak, yapılan katliamlara haklılık kazandırmak anlamına gelmez. Böyle bir bağı ya zeka özürlüler kurabilir ya da kötü niyetli politik çevreler. Kaldı ki bunlar ilk kez ifade etiğim görüşler de değiller. Bunlar, yazılı ve sözlü olarak defalarca dile getirdiğim şeylerdir. Daha da ilginç olanı, Daimi Cengiz`in yazısını okuduğum ana kadar Şah İsmail`in anasını öldürdüğüne ilişkin herhangi bir bilgim yoktu. Bilmediğim şeyi söylemem ise doğal olarak mümkün olmazdı ama o bunu bana mal etmekten kaçınmamış. Toplantıda tartışılan konularla ilgili bir değerlendirme yazısını bir iki güne kadar okuyuca ulaştıracağım için burada ayrıntılara girmeye gerek görmüyorum.
Bir kaç gün sonra yine aynı sitede bu kez „Munzur Çem’in Katil Yavuz Selim Hayranlığı“ başlıklı başka bir yazı çıktı. Yazı imzasızdı. Türk basınından tanıdık olduğumuz çamur atma yöntemiyle yazıldığı her halinden belli olan ve bir müsvedde bile sayılamıyacak yazı, tam anlamı ile bir yalan yığını.
Güya ben „Yavuz`un Şah İsmail`den daha adaletli olduğunu söylemişim, Yavuz için „Adaletli Biri“ demişim. Bu arada „Dersim Kimliğini ve dilini de inkar eden“ de benmişim. Siyaseten Talabani`ye yakınmışım onun tarafından finasne edilip besleniyormuşum vs.
Elbet bu ahlaksızca yalanlar karşısında savunma yapacak değilim. Ben 40 yıldan fazladır yazı yazmakla uğraşıyorum. Hemen hemen her konuya ilişkin görüşleri kamuoyu tarafından bilinen biriyim. O nedenle de benim için bütün bu zırvalıklar, çürük bir cesedin etrafa saçtığı pis kokulardan öte bir şey değil. Ama „tarihteki en büyük Alevi katili Yavuz Selimi“ aklamaya çalıştığımı söyleyecek kadar ahlaki ölçülerin dışına düşmüş bu çevrelerin, bir süredir nasıl CHP yardakçılığı yaptıkları göz önündedir. Gelişmeleri izleyenler bilirler; son seçimlerde 1938`in katili CHP Dersimdeki iki milletvekilliğinin ikisini de alınca bunlara ait sitelerde „Dersim Kazandı“ türünden başlıklar atılmıştı.
Yaşadığımız olay, Kürt düşmanlığının bu çevrelerde vardığı düzeyi görmek bakımından önemlidir ki zaten ben de bu satırları bu noktaya dikkat çekmek için yazıyorum. Bunların güdümündeki sitelere bakın; dilimiz, kültürümüz, kimliğimiz diye ortalığı velveleye veriyorlar ama sıra pratiğe gelince yaptıkları, ceviz kabuğunu dolduracak düzeye varamıyor. Bu dili, kültürü ve kimliği yok etmek isteyen güç ortada iken onların kalemi bizim gibi bu işe ömür adamış kişi ve kurumlara karşı kin kusmak için cahlısıyor. Olanaklar ölçüsünde her kesin görüşlerini dile getirdiği bir toplantıda söylediğimiz bir kaç cümlelik sözlerin, en bayağı iftira ve yalanların hedefi haline gelmemize neden olmasının nedeni nedir? Yoksa Dersim Kültürü diye dillerinden düşürmedikleri şey bu mu? Bu çevre için artık „Nerden besleniyor, neyin peşindir?“ sorusunu yüksek sesle sormanın zamanıdır sanıyorum.
Kamuoyu olarak bilginiz olsun istedim.
Saygılarımla.
14.08. 2013
İran’da binlerce yıl öncesine ait mağaralar, zorlu kış aylarında köylülere ve hayvanlarına barınma olanağı sağlıyor.





Em ‘ewul pezan nas bikin, sê çeşît rengê pez hene; pezê sor, spî û reş. Xûyê bizinê bi rik û har e, mih jî sernerm û mûlayim e.
Biletler için:
Sesi ve müziği ile ünü Amerika’ya varan Kürt sanatçı Aynur Doğan, bir süredir yaşadığı Avrupa’dan dünyaya açılma projeleri üzerine çalışıyor. Aynur Doğan, uluslararası alanda prestijli müzik şirketleri ile yeni projeleri üzerinde çalışırken, Amerika’nın Boston kentindeki Berklee Müzik Okulu tarafından kısa bir süre önce kendisine verilen “Akdeniz Müziğinin Divası” ödülü ile müzik kariyerinde yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.
Yönetmenliğini yaptığım film ‘He Bu Tune Bu’ (Bir Varmış Bir Yokmuş) festivalinizde değerli bir ödüle layık görülmüştür. Bir sinemacı için tatbiki ödüllendirilmek gurur verici ve teşvik edici bir olaydır. Ancak üzülerek belirtiyorum ki bu ödülü kabul edemeyeceğim. Hepinizin bildiği gibi geçen yıl Avrupa’nın göbeğinde, Paris’te, şehrin ortasında üç siyasetçi Kürt kadını güpegündüz vahşi bir şekilde katledildiler. Dünyanın en güvenli bölgesi olarak bilinen Avrupa maalesef bu üç devrimci kadına mezar oldu. Bu katliamın üzerinden uzun vakit geçmesine rağmen Avrupa hükümetleri ve yargı kurumları maalesef yeterli bir duyarlılık gösterip olayı hala aydınlatmadılar. Avrupa ve özellikle Fransız hükümetinin bu sessizliği ve duyarsızlığı Fransız istihbaratının ve dolayısıyla hükümetinin bu olayın üstünü örtmeye çalıştığı izlenimi vermektedir. Bu olay ile birlikte, Kürtler ve ezilen diğer halklar açısından, Avrupa’nın demokratik, adil ve hümanist değerleri anlam yitimine uğramıştır. Avrupa’nın aydınları, sanatçıları, siyasetçileri bu olaya karşı yeterince ses çıkarmayarak üzerlerine düşen sorumluluklardan kaçınmışlardır. 

Hasan Coşar‘la, çıkardığı ilk kitabı ’’Tarihte ve Günümüzde Kadın’’ üzerine bir söyleşi yaparak, siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
