İyiki Doğdun Yılmaz Güney
Sinemanın Çirkin Kral'ı, devrimci, yönetmen, senarist, oyuncu... 1937 yılında Adana'da doğan Yılmaz Güney yaşasaydı bugün 73'üncü doğum gününü kutluyor olacaktı. Ömrünün tamamını inandığı şeyler uğruna savaş vermekle geçiren Güney, Türk sinemasına önemli eserler bırakmıştır. Birçok kez yargılanan oyuncu bir kaç defa da hapse girdi ve çıktı. 
1961 yılında bir öyküsünde komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle 1,5 yıl hapse mahkum olan Çirkin Kral, 1972 yılında da "devrimcilere yardım ve yataklık yaptığı" gerekçesiyle 2 yıl hapse ve sürgüne mahkum edildi. 1974'te cezaevinden çıkan Yılmaz Güney bu süreçte en önemli eserlerinden biri olan "Arkadaş"ı çekti. Endişe isimli filminin çekim sürecinde ise bir başka suçtan 19 yıl hapse mahkum edildi ve 1976'da Kayseri Cezaevindeyken babasını kaybetti.
Cezaevinde kaldığı dönemde yazılarına devam eden sanatçı 'Güney' isimli bir kültür sanat dergisini de yine hapisteyken çıkartmıştır. Derginin 13'üncü sayısı çıkarken sıkıyönetimin gelmesiyle dergisi kapatılmış ve hakkında 10 ayrı suçtan dava açılmıştır. 1981 Ekiminde izinli olarak ayrıldığı cezaevine ise bir daha dönmeyerek firari olarak yaşamını sürdürdü.
1984'te mide kanserinden hayatını kaybeden Yılmaz Güney, son yıllarını Paris'te geçirdi. Paris'te bulunan ve "Ünlüler Mezarlığı" adıyla da anılan 48 hektarlık bir mezarlıktır.Yılmaz Güney ve Ahmet Kaya da burda yatmakta.
Sinemaya girişi
Döneminin imkansızlıklarına ve siyasi sansürlere rağmen Yılmaz Güney bugün de anlamını yitirmeyen ve büyük başarılara imza atmış filmlerle izleyicisinin karşısına çıktı.
Sinemaya olan sevgisi çok küçük yaşta başlayan sanatçı memleketi Adana'da ilk işi olan film bobinlerini taşıyarak sinemaya adım attı.
Liseden sonra Ankara Hukuk Fakültesini kazanan sanatçı sinemayla daha fazla iç içe olabilmek adına buradaki eğitimini yarıda bırakarak İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'nde okumaya başlayan Güney, eğitimi devam ederken bir yandan öyküler yazmaya başladı. Güney, bu süreçte Atıf Yılmaz ile tanışır ve onun da desteği ile sinema sektörüne adım atar.
Filmleri
1966 yılında senaryosunu kendi yazdığı ve yönettiği At Avrat Silah ile ilk filmini çekti.
Güney, 1974'te hala en önemli eserlerinden bir tanesi olan ve kendi yönettiği Arkadaş filmini çekti. Aynı yıl Endişe filmini çekmeye başlayan Güney hapse girdiği için bu filmi Şerif Gören tarafından bitirildi. En ünlü filmi olan ve senaryosunu yazdığı 'Yol'u da yine hapse girmesi sebebiyle Şerif Gören yönetti. 1981 yılında cezaevinden firar ettikten sonra Güney, Yol filminin kurgusunu tekrar yapmış ve Cannes Film Festivali'nde büyük ödülü kazandı.
Sinematografisi
1. Duvar (1983) 2. Yol (1982) 3. Sürü (1978)(Senarist) 4. Arkadaş (1974) 5. Zavallılar (1974) 6. Baba (1973) 7. Ağıt (1971) 8. Umutsuzlar (1971) 9. Acı (1971) 10. Vurguncular (1971) 11. İbret (1971) 12. Kaçaklar (1971) 13. Yarın Son Gündür (1971) 14. Canlı Hedef (1970) 15. Umut (1970) 16. Piyade Osman (1970) 17. Yedi Belalılar (1970) 18. Aç Kurtlar (1969) 19. Bir Çirkin Adam (1969) 20. Pire Nuri (1968) 21. Seyyit Han (Toprağın Gelini) (1968) 22. Bana Kurşun İşlemez (1967) 23. Benim Adım Kerim (1967) 24. At Avrat Silah (1966)
Kitapları
Boynu Bükükler
Salpa
Sanık
Hücrem
Oğluma Masallar
Zavallılar
Bana kendi dilinden bir şarkı söyle
Bana kendi dilinden bir şarkı söyle
kimin adına olursa olsun
yeter ki çığlığı senin olsun
sesine dökülsün isyanın
sesin sel olsun bağırsın
Bana birşeyler söyle
ama kendi dilinden olsun
belki anlamam dediğini
ama senin dilinden olsun
Yılmaz Güney
İran’da binlerce yıl öncesine ait mağaralar, zorlu kış aylarında köylülere ve hayvanlarına barınma olanağı sağlıyor.





Em ‘ewul pezan nas bikin, sê çeşît rengê pez hene; pezê sor, spî û reş. Xûyê bizinê bi rik û har e, mih jî sernerm û mûlayim e.
Biletler için:
Sesi ve müziği ile ünü Amerika’ya varan Kürt sanatçı Aynur Doğan, bir süredir yaşadığı Avrupa’dan dünyaya açılma projeleri üzerine çalışıyor. Aynur Doğan, uluslararası alanda prestijli müzik şirketleri ile yeni projeleri üzerinde çalışırken, Amerika’nın Boston kentindeki Berklee Müzik Okulu tarafından kısa bir süre önce kendisine verilen “Akdeniz Müziğinin Divası” ödülü ile müzik kariyerinde yeni bir sayfa açmaya hazırlanıyor.
Yönetmenliğini yaptığım film ‘He Bu Tune Bu’ (Bir Varmış Bir Yokmuş) festivalinizde değerli bir ödüle layık görülmüştür. Bir sinemacı için tatbiki ödüllendirilmek gurur verici ve teşvik edici bir olaydır. Ancak üzülerek belirtiyorum ki bu ödülü kabul edemeyeceğim. Hepinizin bildiği gibi geçen yıl Avrupa’nın göbeğinde, Paris’te, şehrin ortasında üç siyasetçi Kürt kadını güpegündüz vahşi bir şekilde katledildiler. Dünyanın en güvenli bölgesi olarak bilinen Avrupa maalesef bu üç devrimci kadına mezar oldu. Bu katliamın üzerinden uzun vakit geçmesine rağmen Avrupa hükümetleri ve yargı kurumları maalesef yeterli bir duyarlılık gösterip olayı hala aydınlatmadılar. Avrupa ve özellikle Fransız hükümetinin bu sessizliği ve duyarsızlığı Fransız istihbaratının ve dolayısıyla hükümetinin bu olayın üstünü örtmeye çalıştığı izlenimi vermektedir. Bu olay ile birlikte, Kürtler ve ezilen diğer halklar açısından, Avrupa’nın demokratik, adil ve hümanist değerleri anlam yitimine uğramıştır. Avrupa’nın aydınları, sanatçıları, siyasetçileri bu olaya karşı yeterince ses çıkarmayarak üzerlerine düşen sorumluluklardan kaçınmışlardır. 

Hasan Coşar‘la, çıkardığı ilk kitabı ’’Tarihte ve Günümüzde Kadın’’ üzerine bir söyleşi yaparak, siz değerli okuyucularımızın ilgisine sunuyoruz.
