Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Öğrenci Kolektifi ve Kafada Pişen Yumurta- Ercan Cengiz

Benzin dört liraya çıkarak Avrupa’da rekoru kırmış durumda. İthal et getirmelerine rağmen nüfusun büyük bir çoğunluğu yılda bir ancak yiyebiliyor. Asgari ücretle sisteme bağladığı kesim mucizeler yaratarak ‘yaşamaya’ devam ediyor. Memur statüsündekilerin ezici çoğunluğu ikinci, üçüncü ara işlerde çalışarak geçimini sağlamaya çalışıyor. PKK’nin tek taraflı olarak susturduğu silahlara rağmen, etkisinden fazla bir şey kaybetmeden operasyon üstüne operasyon yapılıyor. Muhalif kesimleri etkisiz hale getirmek için ‘suyumu kirlettin’ denip ‘gereği’ yapılıyor. Gelinen aşamada bir avuç azınlığın dışında, işçisinden köylüsüne, çocuğundan yaşlısına, öğrencisinden öğretmenine, emeklisine kadar toplumun büyük bir kesimi ‘mucizeler yaratarak’ yaşıyor. O mucizeli yaşamaktır ki hiç beklenmedik yerlerden hiç beklenmedik icatlar (kafada yumurta pişirme gibi) yaratabiliyor.

 

Söz konusu Kemalizm olunca, sistemin yada sivil inisiyatifin kurduğu hiçbir kurumu kendi haline bırakmadığını, her kurumu yakından izleyen ‘özel eğitimli – sadık’ elemanlarla ‘mucizeleri’ denetlediğini (işyerlerinde 50 kişiye bir, fakülte başına 50 kişi ile), hatta ‘denetleyeni’ de denetleyen bir mekanizmayla, bir sorunla karşılaşılması halinde ise ‘temizleyici’ elemanlarının da hemen orada devreye girdiğini belirtmek isterim. Örnek olması açısından; sendikaları denetlemek için ta işyerlerinden başlayarak ‘sadık elemanlarını’ delege, temsilci, şube yöneticisi ve giderek genel merkez yönetimine kadar taşıdığını, bu haliyle sendikal mücadeleyi sistemin yedeğine düşürdüğünü, ola ki sendika greve gitse dahi, bunun bile ‘anlaşmalı’ ve ‘demokrasi usulü’ iç ve dış kamuoyuna göstermelik olduğunu belirtmekte yarar var.

 

Kuruluş ve kriz aşamalarını saymazsak, özellikle ’90’lı yıllar itibariyle devletin, üniversitelere hatırı sayılır sayıda ‘öğrenci’ yerleştirerek, buraları denetim altına aldığını bilmeyen mi kaldı?  Üniversitelere yerleştirilen bu ‘öğrenciler’ öyle herhangi bir müdahalede bulunmak yerine, öne çıkan öğrencileri izleyip, gerekli yerlere ‘titizce şişirip’ hazırladıkları o raporlarını anında ileterek ‘işlerini’ başarmış oluyorlar. Bu ‘sadık öğrencileri’ de denetleyen ‘öğretim görevlileri’ olduğunu, ama bütün bunların da üstünde her ikisini de denetleyen ve direkt bağlı oldukları bir üst kurumun da… Kemalist devlette mekanizma böyle işliyor. Bugün yol yürüdüğünü hiç kuşkusuz yarın bir kulp takıp asabilir… Günümüzde bu işi biraz daha ileri götürüp, ilk orta eğitim-öğretime kadar yaydıklarını Milli Eğitim Bakanından dinliyoruz. Buna Sivil Toplum Kuruluşlarını eklemek hiç de abartı olmayacaktır.

 

Renginin ve emeğinin bilincinde olan (sınıf bilinçli işçi-meraklı öğrenci vb.) içinde bulunduğu konum itibariyle devletin gözünde şüphelidir. Şüphelidir diyorum çünkü, devletin bitip tükenmeyen ‘iç ve dış düşmanları’ Kemalizm’in mayasından ne zaman taşacağını bir tek sistemin ‘koruyucuları’ bilir.

 

Genel anlamda STK’nın yukarıda belirttiğim ‘seçkinlerden’ ne kadar haberdar olduklarını bilemem. Bildiğim bir şey var ki, bir türlü Kemalizm’den bağlarını koparamadıkları, kazığa bağlanmış at misali döne döne kazığa dolanmalarıdır. Güncele dönüp baktığımızda, en azından basına yansıdığı kadarıyla görüyoruz ki, müdahale edilen ilk kesim ‘öncü’ dik başlı kesim oluyor. Bu da şunu gösteriyor: devletin özellikle üniversitelerde önemli ölçüde direkt Genel Kurmay’a bağlı olan bir ‘öğrenci – öğretim görevlisi’ ağının sürekliliğidir.

 

Gençliğin toplumun en dinamik kesimi olduğunu herkes bilir, söyler de. Yine gençliğin, içinden kopup geldiği toplumsal gerçekliği nedeniyle, herhangi bir hareketliliğinin, toplumun bütün kesimlerini şu yada bu oranda etkilediğini ve giderek dalga dalga toplumun bütün kesimlerini şu yada bu ölçüde sürüklediğini geçmiş deneyimlerden biliyoruz.

 

Bana öyle geliyor ki Öğrenci Kolektifinin ‘ustalıkla’ kafada pişirdiği o yumurtalar serisi (Bakanın ‘yumurtaları getirin melemen yapıp yiyelim’ söylemine karşın) değişik versiyonları ile bir rüzgar gibi yayılacağıdır. İktidar bunu görmüş olmalı ki, gerek öğrencilerin, gerek diğer hak – hukuk arayıcılarının en sıradan taleplerine karşı, devletin ‘demir yumruğunu’ tepelerine bindirmekte gecikmiyor, muhalifleri tehdit ediyor, hemen peşinen bir kulp takıp ‘arkasında illegal örgütler var’ deyip ‘işini’ karanlık ellere havale ediyor…

 

Bir öğrencinin karnındaki bebeği öldürülüyor, bir diğerinin burnu kırılıyor, para ve hapis cezaları veriliyor, okuldan uzaklaştırılıyor (öğrenciler nezrinde böylece aileleri ve yakınları da cezalandırılarak) diğer yandan pompalı basın, öğrencilerin attığı birkaç yumurtayı pişirip izleyicisine yedirmek istiyor. Öğrencinin yumurtayı niye attığının hiç de önemi yok bu pompalı basında. Önemli olan Genel Kurmayın istemlerinin ne ölçüde yerine getirildiğidir. Sırası gelmişken bir parantez daha açarak, Genel Kurmay’ın pompalı basın elemanlarını her altı ayda bir, bir haftalığına toplayıp ‘eğittiği’ni sağır sultan bile duymuştur/u belirtmiş olayım. 

 

Mevcut sistem içerisinde, ne köylü milletin efendisidir, ne de gençlik geleceğin teminatı. Belirleyici olan Kemalist devletin bekasıdır. Genç olsun işçi olsun, çocuk olsun kadın olsun; en sıradan, en doğal istemlerini bile dile getirdiklerinde ‘ucu dışarıda iç tehlikedirler’. Demokrasi, hak, hukuk, adalet vb. söylemleri ancak sistemin müsaadesi kadardır. An olur ‘çocuk da olsa kadın da olsa, gereği yapılır’. An olur, ‘onlar okumaya gelmemiş, başka amaçları var’ denir. Kemalizm’de oyun bitmez.

 

Ercan Cengiz