Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

ANADOLU KADİM SAHİPLERİNDEN BİRİ OLAN LAZLAR


 

Laz aydınlarının ve halkının kendi kültürlerinin yok olmaması için son dönemlerde yaptıkları girişim onur verici ve gurur tablosudur. Şoven ve tek taraflı kafatasçılara inat bunu yaşatmaları sadece Laz toplumu için değil dünya kültür mirası için bir önemdir. Bu çalışmalarının devamını dilerken Anadolu kültürel mozaiğinin bu cephesinin silinip yok olmamasına engel olan tüm Laz ve diğer duyarlı insanlara teşekkür ederim. Şahsım bir Kürt aydını olarak Lazların bu girişimi sadece Lazlara değil aynı zamanda Anadolu’nun diğer etniklerine de ışık tutacağına inanıyorum. Çok çeşitlilik bölücülük değil kültürel zenginlik gözü ile bakanlar; daha barışık, hoşgörülü ve insancıl olduğuna inanıyorum. Bu aynı zamanda toplumlar arası çatışmayı değil kaynaşmayı sağlar. Şunu bilin ki kendi içindeki çeşitliliğe sahip çıkmayıp yok etmeye çalışan bir zihniyet farkına varmadan bir gün kendi öz kültürünün de güçlü Emperyalist kültür tarafında yok edildiğini görecekler o gün kurtuluş için destek için yakın bir dost dahi  bulamaz.

Her şeyden evvel Laz aydınlarının bir dilin ve onun kültürünün unutulmaması için yaptığı girişim onur verici bir tablodur. Bu çalışmalarından dolayı onları binlerce kez kutluyorum. Onlar geçmiş ile günümüz arasında kültürel bir köprüdürler. Gerek canlı kaynaklar gerekse arkeolojik kazılarda çıkan her belge tarihin aydınlamasında bir katkıdır. Bu basamaklardan biri de Lazlar olduğunu bilmekte yarar var. Bu basamak, bu köprünün yok olmayla baş başa bırakılmış olan Lazların Anadolu’daki kader ortakları ise Keldaniler, Şemsiler, Süryaniler, Zazalar, Aleviler… Uçurumun kenarında olanlardır.

Laz dilini ve kültürünü korumak ve güvence altına almak en başta Laz Halkının görevi ve sorumluluğudur. Devlet yönetimi düzeyinde ise Kültür Bakanlığının, Türk Dil Kurumunu ve Üniversitelerdeki tarih ve tarihsel alanlarla uğraşan tüm akademilerin ve Akademisyenlerin birinci derece görevidir.

Anadolu’da ki toplumların binlerce yıllık süreç içinde yarattığı kültürler ve kültürel aktarımlarla bugüne kadar gelmişlerdir. İlkel dönemde Hattiler, Hititler, Kimerler, Luviler, Medler, Asurlar, Urartular Lazlar, Ermeniler, Kürtler, Lidyalılar, Rumlar (Pontus), Grekler’in… yarattığı kültürün bugünkü mirasçıları Türkler, Kürtler, Lazlar,  Ermenileredir Bu toplumun bazıları tarihin ilkel dönemlerinden bugüne gelmişlerdir.

Bu toplumların yarattığı kültürler ya da gelenekler birçoğu geçmişin derin izlerini taşımaktadırlar. Aşağıda yazacağım kültürel geleneklerin ve kelimelerin etimolojik ve morfolojik özelliğinden dolayı hepsi kürtlere aitmiş gibi algılanmamalı. Bu değişik toplumlardan aktarım olduğu gibi kaynağı belli olmayan herhangi bir toplumda gelmiş olabilir. Onun için vereceğim örnek ve açılımı sadece Kürt dili etkisi olarak algılanmamasını dilerim.

 

LAZ DİLİNDE BİRKAÇ TARİHSEL KELİME:

Anadolu gerek inanç bazında gerek ulusal temelde toplumların yarattığı seslere baktığımızda diller arası bazı bağlara ve kültür aktarımlarına rastlamaktayız. Anadolu’da Türkler Anadolu’ya gelmeden önce Anadolu’nun yerleşik toplumları olan Lazlar Ermeniler Zazalar ve Kürtlerin yarattığı kelimelerin ortak yapılarıyla karşılaşıyoruz.

Ateş(ışık) batini olarak farklı anlamda kullanılsa da tarihte Ateş dört elementten biri olarak her toplumda kutsal kılınmıştır. Ateş Laz’ca “Daçxuri” dır.  Kürtçe “Xurî” alaz(alev) anlamındadır. Ateşin(ışığın) kutsal olduğu Anadolu’da bu derece ses benzerliği oluşması doğrusu bir tesadüfe bağlamak haksızlık olur sanırım.

“Işık demedi” Dersim Kürtlerinde  “Trij” olarak adlandırılır. “Te” veya “Tena” olarak adlandırılır. Bazı durumlarda “te” sesine ön ek olarak “sin” eki getirilerek “sinte” olarak da söylenir. Sin Sümerlerde ay(ışık) tanrısı olması bağlantılı bir özellik olup olmadığı net olmasa da önemli bir benzerliktir. Işık demeti düz bir çizgiyi ifade eder. Bu nedenle “Ti” veya “trij” kelimesi aynı zamanda ok anlamına gelir. Hem Kürtlerde hem Sümerlerde ok “tir” olarak adlandırılır. Ayrıca Anadolulu “Teşşup’un” simgesi “tirigan’dır.”

Güneş Laz dilinde “Mjore”dir. Kürtlerde ise “Roj” dur. Güneşin kutsal sayıldığı kadim dönemde ışığın tanrı sembolü olması toplumlar arası bu ses benzerliğini de beraberinde getirmiştir. Mısır’daki “Ra” güneş tanrısı olması etkisi ve bağlantısını da ilişkilendirmede yarar var sanırım. Dersimde en zirvedeki su olan “Munzur” suyu ve zirvesinde güneşin doğması ile bilinen “Munzur dağları” Mjore ile ses benzerliği oldukça bir ilgi çekmektedir. Kültürel geçmişin kaynaşmasını ifade eder. Daha önemlisi de Laz dilinde Denizin “Mzuğa” olması ve Dersim’in “denizi” de  “Munzur” olması  “Mzuğa” ile Munzur’u yakınlaştırmaktadır.

Öküz tarihte hep kutsallıkta gücün sembollüdür. Boynuzları hem gücü hem de ışığı temsil eder. Öküz’ün (Ga) kutsallığı tarihte hep bir numara olmuştur. Boynuzları Anadolu’da  hep bir numara olmuş. Anadolu’yu baştan başa kaplayan Toros gibi sıra dağlara dahi adını vermiştir. (Toros dağ boğası demektir.)  Başta Hititler olmak üzere Anadolu’daki medeniyetlerin hemen birçoğunun sembolü haline gelmiştir.   Öküz Kürtçe de “Ga” olarak adlandırılır. Lazca’da (Lazuri) “Xoci” veya “xoji” olarak adlandırır. Ga ya da Xo ve Kürtçede öküze seslenirken “Ho” veya “Xo” olarak seslenmek kültürel benzerliğin açık ifadesidir.

Yine kutsal dört elementten biri olan “Su” Kürtçede “Av” Zazaca da” “Uwa”  Lazcada ise “Wari” veya “nwari” olarak adlandırılması doğrusu aynı coğrafyadaki insanların kutsal nesnelere verdikleri ortak adın fiilinde kaynaklanmaktadır.

Kutsal dört elementten biri olan Toprak Kürtçe de “Xali” veya “Ax” olarak adlandırılırken;  Lazca da “Dixa” olarak adlandırılması da oldukça dikkate alınması gerekir doğrusu.

Lazca da Tanrı kelimesinin karşılığı “Ğormeti”(Xormeti) dır. Kürtçe  Xormet=saygı anlamına gelir.  Bu tanrısal ve yücelik ifade eder ki “Xurmet” tanrının sıfatlarından biridir.

Dağ kutsal bir yükseltidir. Zazaca “Ko” Kurmanca şivesinde ise “Çiya” dır. Ci=yer; Ya=tanrı açılımında gelir. Lazca da germe veya “gema” olarak adlandırmaktadır. Anaerklik dönemin Anadolu tanrıçası “Ma” kadın olması ve tapınakların genellikle dağlık alanlarda yapılması; ma ve dağ arasında bir bağ vardır. Kürtlerde dağ “Ko” olarak adlandırılması aynı zamanda Ko=Kal yaşlılığı ifade ederken kalo=dede anlamına da gelir. Lazca’da (Lazuri) “Qaqu” veya “Qaquli” tam “kalo” ile aynı tarzda dede anlamında kullanılmaktadır. Eski yaşam tarzında evin yaşlısı evin adeta tanrısı olarak kullanılması ve burada bir ses benzerliği olarak oluşması geleneklerin ortak mozaiğinden gelir.

Lazca da yaşlı kadınlar için kullanılan “dida” ise Luvi dilinde kaynaklanan  bir kelimedir. Dada Luvi dilinde Ana tanrıçanın eşi ya da Ana tapınıcısı (halk) anlamlarına gelmektedir.  Diğer görüş ise;  Hitit Ana Tanrıçası’na verilen isimler arasında yer alan  “Dida” kökenli olarak, “Didauma” dan geldiğini öne sürmektedir.

Hem Kürtleri hem de Lazlara etki edip dilin içinde yer almıştır. Hatta “dadı” kelimesi aynı kökende çıkıp gelmiştir. Lazuri dilindeki “dida” Kürtlerde “de”=anne olarak söylenir. Kadının kutsal sayıldığı Ana erklik döneminin bu kutsal terimi bugüne taşıyıp getiren Lazlara şükran borçluyuz. Bu Anadolu inancını ortak ifadesidir. Tıpkı Dede veya Anne gibi evin kutsal bölmelerinde sayılan “ocak” “ocağ” veya “ocax” olarak adlandırılması yerleşik toplumun Ateşe ve ışığa verdikleri değerin ölçüsüdür.

Her ne kadar baba eki anaerklik döneminde Porto Hitit, Hitit, Hatti ve diğer toplumların Kumbaab veya Urzbaba kadın tanrıçalarına isim olmuşsa da Erkek egemenliğinden sonra ve günümüzde ise bu erkek anlamında kullanılmaktadır. Ota Asya’dan gelen Türkler dahi “Ata” ve “Aga” kelimeleri terk edip baba kelimesini kullanmışlardır. Baba terimi o kadar etkili olmuş ki Anadolu’yu işgal eden Hıristiyanlık dahi din liderlerinin ismini bu sesi kullanarak “papa” olarak din lideri unvanına dönüştürmüştür. Lazlar  “Baba” ya “eba” ve “baba” olarak kullanmaktadırlar. Anadolu Alevilerini de etkileyen bu ses Bektaşi babalarına unvan olmuş ki Nejat BirdoğanBize ka­lırsa baba kelimesi Hindu-Avrupai bir kökeni vardır. Papa, Papang, Pater, Father, Pere, peder vb. kelimelerden gelir. (N. Birdoğan, Anadolu Aleviliği'nde Yol Ayrımı, s.635) İlk baba kelimesi Sümerlerde Huwawa (humbaba) ile karşımıza çıkar. “Sümer dilinde Huwawa, Akad dilinde Humbaba’dır.” (Mezopotamya Mitolojisi Sözlüğü Jeramy Black, Anthony Gren S.104)

Hititlerde gece ve gündüzü temsil eden iki boğa vardır. Bunlar “serri” ve “Hurri” Biri akşamdan sabaha kadar gündüzü getirmek için uğraşırken; diğeri ise Sabahtan akşama kadar geceyi getirmek için çalışan emek temsilcisidirler. Her ikisinin de görevi kutsal olarak bilinir. Lazca da “Seri” gece anlamındadır. Bu kelimenin Hitit efsanesi ile bir ilgisi var mı bugün buna cevap vermek zor ama bir şekilde aynı sesi kullanmaları önem arz eder.

Laz kültürünün en çok bilinen efsanelerinin başında Çhinkha gelir. Çhinkha insana benzer çok küçük bir varlıktır. Tıpkı insanlardaki gibi bir sosyal düzenleri, hastaneleri, arabaları, işleri güçleri vardır. Çoğu zaman insanlara görünmezler, ama onları görenler de vardır. İnsanlara musallat olabilecekleri düşüncesiyle bu varlıklara ilişilmez ve onlardan çekinilir. Ayrıca bunların hem iyi hem de kötü olanlarının varlığına inanılır. Çhinkha, insanların dışında, kendi toplumunda yaşayan, çoğu zaman bir dişi yaratıktır. İnsanlara benzer. Yalnız ayakları arkaya doğru dönüktür. Çhinkha’nın, görünüş olarak insanlara benzemeyen özelliği, ayaklarının ters olmasıdır. Ateşten ve sudan çok korktukları da söylenir. Buna benzer değişik efsaneler anlatılmaktadır. Kürlerde bu cine “Elke” adı verilmiştir. Sudan geçmez her türlü kılığa girer zanaat yönünde becerikli ve dişi olması önemli bir benzerliktir. Kürtçede olur omaz dalavereler çevirenlere “Çinıkhan Meke” (dalavere çevirme-Olur olmaz işler yapma) diye uyarılmaktadır. Ya da “Çineke wiy pırın” (onun oyunları çoktur.) denilmektedir. Kürtlerdeki bu deyim ve terim Laz efsanesinde gelmiş olabilir mi? “Çhinkha’nın” dişi olması ve de kadınların yaptığı Nakış işine “Çinık”  denmesi de bir başka önemdir.

 Bu kısa yazı Laz toplumu ve onların mücadele eden aydınlarına  adıyorum.

 

Seyfi MUXUNDİ

(seyfielaldi@hotmail.com)