Kurmes Dernegi Resmi Web Sitesi

Güzel gülen çocuğun ardından... Esra Çiftçi

350Sen bilmezsin paşa.
Ne çilelerle büyüttüm bu oğlanı.
İstersen sor annene.
Anlatsın sana, iyice dinle, çok iyi dinle.
Benim sana verecek bir oğlum yok paşa.
Al bombanı, sür tankını.
Kolaysa sen öl, oğlumu bana bırak.
Al silahını, kur savaşını.
İstersen oyna, oyna bu oyunu.
Tek başına ama tek başına…Aygül ERCE 
Mazlum (Mazlum Erenci) ile hiç tanışmadım. Kendisi ile Diyarbakır’da görüşecektik. Ama olmadı. Daha sonra da görüşme ihtimali yoktu, çünkü Mazlum artık dağ yolunu tutmuştu. Daha sonra Mazlum’un ismini birçok kere duydum. Taş atan çocuklarla ilgili yaptığım bir araştırmada, taş attığı gerekçesi ile cezaevine girip çıkan bir çocuğa, “Cezaevinden çıktıktan sonra gerillaya katılan arkadaşın var mı?” diye bir soru sormuştum. O da “Evet, Mazlum Erenci diye bir arkadaşımız vardı. Taş attığı gerekçesi ile cezaevindeydi, çıktıktan sonra gerillaya katıldı” dedi. Yine aynı durumda olan başka çocuklarla sohbet esnasında da Mazlum’un ismi sıkça geçiyordu. O’nu tanıyanlar çok güzel güldüğünü söylüyorlardı. Şimdi kendime çok kızıyorum. Ne olursa olsun o görüşmeyi ertelememem gerekiyordu. Eminim Mazlum’un yaşadıkları, neden dağa gitmek istediği, anlatacakları çok değerliydi ama ben onun gerekçelerini duyamadım. 

Mazlum düne kadar TMK mağduru bir çocuk idi, gözaltına alındı, cezaevinde yattı, gerilla oldu. Bugün ise cenazesi geldi bu toprağa. Mazlum’un tabutunu TMK mağduru çocuklar taşıdı. O çocukların “Yıkamayın, Mazlum’umuz dağ kokuyor” ağıtları yürekleri dağlıyordu. O çocukları çok iyi tanıyorum ve bundandır ki; çok iyi anlıyorum. Dün hepsi birer çocuktu, düşüp dizleri kanadığında annelerinin kucağına koşuyorlardı. Bugün ise devlet, onları annelerinin kucağından alıp, zindana atıp, her türlü işkenceyi yaptı, yapmaya da devam ediyor. Ve bundandır ki; bu çocuklar zulmün baskısı altında çabuk büyüdüler… 

29 Haziran’da, Dêrsim’in Çemişgezek ilçesinde Mazlum ile birlikte Yozgatlı TKP-ML TİKKO üyesi Yordal Yıldırım da hayatını kaybetti… Bu iki gencin biri Türk, diğeri Kürt… Mazlum 1992 yılında, sürek avının yapıldığı, insanların güpegündüz katledildiği Diyarbakır’da doğmuş ve savaşın mizacına büyümüş. Yordal ise 1979 yılında Yozgat’da doğmuş, Alevi bir ailenin çocuğu olarak yurtdışında büyümüş. Biri dilini, kimliğini yasaklayan, ötekileştiren, yok sayan, inkar eden sisteme karşı gelmek için, diğeri ise demokratik bir Türkiye ve halkların eşitliği uğruna gerillaya katılmış… İki gencecik fidan…

Mazlum’un cenazesi, Diyarbakır’a, Yordal’ın ise Yozgat’a gitti, her iki gencin tabutlarını binler taşıdı. Her ikisinin annesinin yüreği dağlandı, sevenleri yitirdiklerinin arkasından gözyaşına boğuldu.

Bu iki genci de dağlara savuran nedenlerin hangisine itiraz edeceğiz? Demokratik-eşit bir Türkiye inanışlarına mı? Kürt sorunun bir an çözülmesini istemelerine mi? Hangisine?

Herkesin ama herkesin ön yargılarından kurtulup, şapkasını önüne alma vakti geldi de geçiyor… Onları “Terörist” diye yargılayacaklarına, onların neden dağa çıktıklarını sorgulamaları gerekmez mi? Sonuçlar üzerinden değil de, nedenler üzerinden tartışsak, konuşsak belki de biraz olsun sorunların çözümüne katkımız olur… 
O generaller de tek başlarına oynasınlar savaş oyunlarını ama bizim çocuklar olmadan… 

kaynak.Özgür Politika Gazetesi